Sesleniş TV

yakında...

Yakup Yıldırım Hocaefendi'de En Son Eklenenler

Derneğimizden Duyurular

Yakup Yıldırım Hocaefendi'nin Gerçekleştirdiği Ziyaretler

Yakup Yıldırım Hocaefendi'nin

Kendi Sesinden Şiirleri

İnstagram Gönderilerimiz

Yakup Yıldırım Hocaefendi'nin Yazdığı Şiirleri

Bir Soru Bir Cevap

Nakşibendi Tarikatı Nedir?

Nakşibendi tarikatı, 1318-1389 yılları arasında Türkistan'da yaşayan Bahaeddin Nakşibend tarafından kurulmuştur ve İslam dünyasında çok yaygındır. Farsça bir kelimedir. Ve “kalbe Allah (cc) adını nakış yapan” demektir, bu tarikat, gerçek kimliğine Hoca Yusuf el-Hamadani'den sonra kavuştu. Yusuf Hamadân 1140 yılında vefat ettiğinde, arkasında iki mürid bıraktı: Hoca Ahmed Yesevi, diğeri ise Abdülhalik Gücdivani. Tarikat, ehli sünnet akidelerine sıkı sıkıya bağlı olduğu için Nakşibendilerkalben, gizli zikrederler. Nakşibendiye Tarikatı'nda topluca yapılan zikre hatm-ı hacegan denir. Müridlerin adedi on kişiden az ise, küçük hatme; çok ise, büyük hatme sesli, sessiz olarak icrâ edilir.  

İhvan Kimdir Kime Denir?

İhvan, Allah Teâlâ’ya yakın olma yolunda çabalayan, güzel ahlak sahibi bir mü’min olabilmek için maneviyat yoluna düşen insan demektir. Bu sebeple bir tasavvuf yoluna bağlanan kişilere ihvan denir. Ancak ihvanlık kolay bir iş değildir. Gerçek ihvan olabilmek için bazı şartlar vardır.

Tasavvufî eserlerin “Âdâbü’l-mürîdîn” yani ihvanların uyması gereken kurallar hakkındaki bölümlerinde birçok madde sayılmıştır. Bu maddelerden bazıları o kitabın yazıldığı döneme ait gelenek ve edep anlayışını yansıtırken, diğer bazıları her zaman geçerli olan kurallardır. Bunlardan bazıları şunlardır.

1. İhvan, İslamiyet’in emir ve yasaklarına tam olarak bağlı olmalıdır.
2. İhvan, ümmet kaygısı içinde olmalı, gerektiğinde bu yolda manevî değerleri uğruna canını fedâ edebilmelidir.
3. İhvan, Allah yolunda bir hizmet söz konusu olunca, sağa sola bakmadan “Ben varım” diyebilen kişidir.
4. İhvan, şefkatli ve cömert olmalıdır.
5. İhvan, nefsini yenen, nefsin kötü ahlakından uzaklaşabilen kişidir.
6. İhvan, manevî rehberine karşı muhabbetli olmalıdır.

Hatme-i Hacegan Nedir?

Hatme, cemaat ile toplu hâlde yapılan bir halka zikridir. Kuran ve sünnette övülen ve teşvik edilen zikir çeşitlerinden birisidir.

...
 Kuran-ı Hakimde sabah akşam dua, ibadet ve zikir edenlerle beraber bulunmaya şöyle teşvik edilmiştir:

Resûlüm! Sabah akşam Rablerine, Onun rızasını isteyerek dua (ibadet ve zikir) edenlerle birlikte bulunmaya candan sabret. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. [ Kehf 18/28.]

Bu ayet indiği zaman Resûlulah (s.a.v) Efendimiz, bu kimseleri araştırmak için mescide çıktı. Mescitte zikreden bir topluluk buldu. Bunlar elbiseleri eski fakir ve garip Müslümanlardı. Onları görünce hemen yanlarına oturdu ve: Ümmetim içinde benim kendileriyle birlikte olmamı emrettiği kimseleri yaratan ALLAHa ham dolsun. Buyurdu. [ Taberi, Camiul-Beyan, İlgili ayetin tefsiri; İbnu Kesir, Tefsirul-Kuranil-Azim, V, 153; Suyuti, ed-Dürrül-Mensur, V, 381; Ebu Nuaym, Marifetus-Sahabe, III, No: 4634.]

Bu ne büyük bir tevazu ve edep örneğidir. Elbette ALLAH Resûlü (s.a.v) Efendimiz, kendileriyle birlikte olması emredilen kimselerden her yönüyle üstündü. Fakat, Yüce ALLAH bu emirle önce onların oluşturduğu zikir meclisinin faziletini gösterdi. Sonra, Efendimizin (s.a.v) yüksek tevazusunu bize gösterip kendisini örnek almamızı istedi. Ayrıca Efendimizin (s.a.v) onların içlerinde bulunup kendilerini şereflendirmesi ve onlara feyiz vermesi için bu emri verdi.

Bir rivayette, Efendimiz (s.a.v), mescitte zikredenlerin yanına gelerek: Sizin üzerinize ALLAHın rahmetinin indiğini gördüm; ona sizinle ben de ortak olmak istiyorum. Buyurdular ve halkaya oturdular. [ Suyuti, ed-Dürrül-Mensur, V, 382.]

Rasululah (s.a.v) Efendimiz, bir defasında:

Cennet bahçelerine uğradığınızda, oralardan çokça istifade edin. buyurdu. Ashab-ı Kiram: Cennet bahçeleri neresidir? diye sorduklarında, Rasul-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz:

Zikir halkalarıdır. buyurdu. [ Tirmizi, Deavat, 82; Ahmed, Müsned, III, 150.]

Halka şeklinde yapılan Hatme-i Hacegan da bu övülen zikir çeşitlerinden birisidir. Görüldüğü gibi halka hâlinde cemaatle zikir yapmak övülmüş fakat halkada ne okunacağı konusunda bir şey belirtilmemiştir. Bunun için, zikir sayılacak şeylerden ne okunsa zikir yapılmış ve bu müjdeye ulaşılmış olur. Hatmede okunan zikir ve dua çeşitleri de sünnet-i seniyyeden alınmıştır.

Hatmeyi bugünkü usul üzere Abdulhâlik Gücdevani Hz.leri tertip etmiştir. Hatm-i Hâcegân diye de anılır. Hâcegân, ulu zatlar, efendiler, büyük hocalar demektir. Hatm-i Hâcegân büyük velilerin tertip, talim ve tatbik ettiği hatim demektir.

Bu zikre hatim ve hatme denmesinin bir sebebi şudur: Bu yolun büyükleri müridleri ile bir meclis kurduklarında toplantıyı bu zikirle bitirirlerdi. Onlara has bir uygulama olarak bu zikre Hatm-i Hâcegan denmiştir.

Bu zikirlere hatim denmesinin bir diğer sebebi, içinde okunan Fatiha ve İhlasların hatim sevabına denk olmasındandır. Çünkü Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, ihlas sûresini üç defa okuyan kimsenin Kuranı bir kere hatmetmiş gibi sevap elde edeceğini müjdelemiştir. [ Müslim, Salatül-Müsafirin, 261; Tirmizi, Fedailül-Kuran, 11.]

Büyük hatmede toplam bin defa İhlas sûresi okunmaktadır. Bu da üç yüz otuz üç (333) Kuran hatim sevabına denktir. Onun için büyükler bu zikre çok önem vermişlerdir. Öyle ki çok ciddi bir hastalık ve ağır yolculuk hâlleri hariç, bütün ömürleri boyunca bu zikri hiç aksatmamışlardır.

Evliya nasıl tanınır, vasıfları nelerdir?

Çalışmak farz olduğu için, enbiya ve evliya da çalışır. Mesela Âdem aleyhisselam, çiftçilikle uğraşırdı. Nuh aleyhisselam marangoz, Davud aleyhisselam demirci idi. Evliya-i kiram da çeşitli meslek sahibi idiler. Allahü teâlâ, (Sevdiklerimi [evliyamı] halkın içinde saklarım, herkes tanıyamaz) buyuruyor. Onları tanıyan kimseler az da olsa vardır.

Evliyanın vasıflarından bazıları şöyle bildirilmiştir:
1- Evliyanın kerameti olur. Gaybı yalnız evliya değil, melekler ve hatta Peygamberler bile bilmez. Ancak Allahü teâlâ, dilerse, herhangi bir kuluna da bildirir. Peygamber efendimizin gaybı bildiren çok mucizesi vardır. Evliyanın da gaybı bildiren çok kerametleri görülmüştür.

2- Evliyayı gören kimsenin gönlü ona mail olur. Evliyanın her sözü, her hareketi İslam’a uygundur. Yanında bulunan kimselerin kalblerinde Allah korkusu ve Allah sevgisi hâsıl olur. Başka şeylerden soğur. Evliya, ölü kalbleri diriltir. Kalblerdeki pası temizler. Onun yanında duranın günah işleme arzusu yok olmaya başlar.

3- İtikadında bozukluk olan evliya olamaz. Amelde ve itikadda bid’atin zulmeti, evliyalık nurunun kalbe girmesine mani olur. Kalb, bid’atlerden temizlenmedikçe ve doğru itikad ile süslenmedikçe, hakikat güneşinin ışıkları oraya giremez.

4- Evliya bütün kötü huylardan uzaktır. İyi huylarla süslenmiştir. Kendisine zulmedeni affeder, darılana iyilik ve ihsanda bulunur. Onda mal, mevki ve şöhret hırsı bulunmaz. Övülmeyi sevmez. Yerilmekten korkmaz. Tevazu sahibidir. Kendisini kimseden üstün görmez. Hiç kimseyi aşağılamaz. İlim sahibidir, ihlâsla amel eder. Kimsenin zararını istemez. Herkese merhamet eder, acır. İnsanların saadeti için çalışır. Sözünde durur. Emanete riayet eder. Kimseye hıyanet etmez. Suizan, gıybet ve fitneden kaçar. Haklı olsa da münakaşa etmez. Belalara, sıkıntılara göğüs gerer. Nimetlere şükreder. Ehline danışarak iş yapar. Günah işlemekten ve bilhassa imansız gitmekten çok korkar. Çok istigfar eder.

Kısacası evliya en iyi insan demektir. Muhammed Salim hazretlerine, (Bir kimsenin evliya olduğu nasıl anlaşılır?) dediklerinde, (Tatlı dili, güzel ahlakı, güler yüzü, cömertliği, münakaşa etmemesi, özürleri kabul etmesi ve herkese merhamet etmesi ile bir kimsenin veli olduğu anlaşılır) buyurdu.

Zikir nedir ve nasıl yapılır?

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
Zikir, hatırlamak, anmak demektir. Hatırlamak da kalble olur. Söylemekle olmaz. Şimdi üç türlü zikir bilinmektedir:
1- Dille, söylemekle yapılan zikirdir. Söylerken, kalb birlikte hatırlamaz. Yalnız dille söylenen zikrin, kalbi temizlemekte faydası pek az olur. İbadet sevabı hâsıl olur. Aşağıdaki âyet-i kerime kalben zikretmeyenler içindir:
(Kalbleri Allahü teâlâyı zikretmeyenlere azap vardır.) [Zümer 22]

2- Yalnız kalble yapılan zikirdir. Dil söylemez. Üç ayet meali şöyledir:
(Rabbinizi, yalvararak ve gizli ve sessiz çağırınız!) [Araf 55]

(Kalbler, ancak Allahı zikretmekle itminana [sükûna, rahata] kavuşur) [Rad 28]

(Rabbini, içinden zikret!) [Araf 205]

Daha başka birçok âyet-i kerimede ve sayısız hadis-i şeriflerde ve din büyüklerinin kitaplarında bu zikir bildirilmektedir.

3- Dille kalbin birlikte yaptığı zikirdir. Allah adamları, Evliya-i kiram, yükseklere eriştikten sonra, böyle zikri yapabilirler. Kalble yapılan zikir, en önce Fahr-i âlem efendimizin hicret gecesinde, Sevr dağındaki mağarada, Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık’a diz üstüne oturtup, gözlerini kapamasını emrederek sessiz yaptırdığı zikirdir. İki âyet-i kerime meali:
(Hep sadıklarla birlikte bulunun!) [Tevbe 119]

(Rablerini isteyenlerle beraber olmağa çalış!) [Enam 52]

Bu iki ayeti kerime meali büyüklerle rabıtayı bildiriyor. Bu rabıtayı yapmak, (Allahü teâlânın sevdiklerini hatırlamak, rahmet etmesine sebep olur) hadis-i şerifine uymaktır. Bunlar gibi, başka âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler de vardır.

Mazher-i Can-ı Canan hazretleri buyuruyor ki:
Üç türlü zikir vardır:
1- Kalb karışmadan, yalnız dil ile söylemektir. Bunun faidesi yoktur.

2- Ağızla söylemeyip, yalnız kalble yapılan zikirdir. Buna, tasavvufta Zikr-i hafi denir. Bu da, yalnız Zat-ı ilahiyeyi zikirdir. Yahut sıfatlarını düşünerek yapılır. Nimetleri de düşünülürse Tefekkür denir.

3- Kalble ve dille birlikte zikirdir. Dille kendi işitecek kadar söylenirse, buna da Zikr-i hafi denir. Âyet-i kerimede emrolunan, bu zikr-i hafidir. Başkası da işitirse Zikr-i cehri denir. Âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler, zikr-i hafinin zikr-i cehriden efdal olduğunu gösteriyor. Resulullahın hazret-i Ali’ye öğrettiği zikr-i cehri, kendi işitecek kadar olan zikirdir ki, hakikatte zikr-i hafi demektir. Zikirden önce kapıyı kapattırması da, böyle olduğunu gösteriyor. (Makamat-i Mazheriyye 11.mektup)

Zikretmek, Allahtan başka şeylerin sevgisini, onlara düşkün olmağı kalbden çıkarmak içindir. Kalbin mahlûklara bağlılığını yok etmek için en iyi ilaç zikirdir. Hadis-i şerifte, (Zikrederek, kalblerinin yükünü hafifletenlerin yolunda olun!) buyuruldu. Bunun için, “Allah’a, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, kalbin mahlûklara olan bağlantılarını kesmek, onu dünya zevklerine düşkün olmaktan kurtarmak lazımdır. Kalbi kurtarmak için de, zikirden daha faydalı bir ilaç yoktur” demişlerdir. (Tefsir-i azizi)

Allahü teâlâyı hatırlamak, Onun ismini söylemekle veya çok sevdiği bir Velisini görmekle olur; çünkü hadis-i şerifte, (Onlar görüldüğü vakit, Allah hatırlanır) buyuruldu. İsmini işitirken, söylerken, başka şey düşünülebilir. Onu hatırlamak şüpheli olur. Onu devamlı hatırlamak için, her gün binlerce söylemek lazım olur. Evliyayı severek, inanarak görünce, muhakkak hatırlanacağı müjdelendi. Görmek gözle olduğu gibi, Velinin şeklini, suretini, kalbine, hayaline getirmekle de, görmüş gibi olup, Allahü teâlâyı hatırlamaya sebep olur. Böyle, kalble görmeye rabıta denir ki, kalbi, Allahü teâlâdan başka şeyleri sevmekten, onları düşünmekten kurtaran vasıta ve temiz kalbe, ihlâsa kavuşturan yoldur.